Misafirlere kahve fincanı su bardağıyla birlikte sunulurdu. Eğer misafir kahveden önce suyu içerse, aç olduğu anlaşılır ve ona yemek hazırlanırdı. Eğer kahveyi sudan önce içerse, tok olduğu anlamına gelirdi.

Şimdi gelmeden önce müsait iseniz bir kahve içmeye geleceğiz.. Makinenin düğmesine basınca hazır. Filtre kahve. ...Espresso. ...Çikolatalı kahve. ...Osmanlı kahvesi. ...Karahindiba detox form kahve ne istersen..

Gelecekte evlerde buluşma misafirlik olmayacak Espressolap’ta bir kahve içelim mi?

Evin önüne sarı gül konulursa, bu evde hasta olduğu ve sessiz olunması gerektiği anlamına gelirdi. Eğer kırmızı gül konulursa, evde evlenme çağına gelmiş bir genç kız olduğu ve ona talip olunabileceği anlamına gelirdi. Ayrıca evin yanında kaba sözler söylenmemesi gerektiğini gösterirdi.

Şimdi. Kızımız evlilik çağına geçtimi TikTok ta hesap açıp instagram da pozlar verdi mi talipli, talipsiz talihli talihsiz sosyal medyadan yağıyor. Hasta olanlar bakım evlerinde sessiz sedasız vefat ediyor.

Bazıları da tek başlarına 10 evlat bir babaya bakmayıp bir anaya bakmayıp ah alıyorlar..

Osmanlı döneminde evlerin kapılarına iki tokmak konulurdu; biri küçük, diğeri büyük. Küçük tokmak çalınırsa kapıyı çalanın kadın olduğu anlaşılır ve evin hanımı kapıyı açardı. Büyük tokmak çalınırsa, kapıda bir erkek olduğu anlaşılır ve evin beyi kapıyı açardı.

Şimdi kapılar parmak izi yüz tanıma ile açılıp yabancıya bırakın kapı açma su dahi verilmez oldu.

Osmanlı'da zenginler, fakirleri incitmeden sadaka vermeye özen gösterirlerdi. Bakkallara ve manavlara gider, borç defterini alır, borçları sildirir ve öderlerdi. İsimlerini açıklamazlardı. Fakirler her zaman borçlarının silindiğini görür ama kimin yaptığını bilmezlerdi, böylece zenginlerin minnettarlığını hissetmezlerdi.

Şimdi oruç açılır sosyal medyada, kurban kesilir sosyal medyada, yardım edilir sosyal medyada

İçki satan yerden kilo ile et alınır. Kurbanı istediğin vakfa ve derneğe verdir iken sen Bodrum’da kafayı çekip kurban kesebilirsin.

Allah kabul eder Allah herkesin kalbini bilir.

Osmanlı döneminde 63 yaşını geçmiş olan yaşlılar yaşları sorulduğunda, Peygamber Efendimiz'in yaşını (63) aştıklarını söylemekten utanç duyarlar ve saygı göstererek "Sınırı aştık, evlat" derlerdi.

Şimdi insanlar ne zaman hız sınırını aşacaklar belli değil. Ne zaman kötü haber gelecek belli değil.

Bir depremde binlerce kardeşimiz ölümü beklerken depremin önlemini almayıp Kentsel dönüşüm için devleti bekleyenler zamanın tayinini devletin yapmadığını unutarak hayatlarına devam ediyorlar.

Kalp krizleri her yaşta insanımızı aramızdan alıp giderken zenginler gençleşme derdiler.

Uzun yaşama derdindeler.

Yani her şeyin haddinden fazlasının zarar olduğunu bilmeden hareket ederek haddi aştığını düşünmeden bir ömür sürüp vefat ederken savaşlar ve soykırımlar ile bebeklerin doğamadığı, büyüyemediği, gülüp oynayamadığı, okuyamadığı bir dünyaya her gün uyanmaya devam ediyoruz.

Her ölüm erkendir hesabı ile Allah tan hayırlı ölüm istemiyoruz.

Eskiler ve yeniler.

Daha görmediğimiz yeniler bile hayatımıza dahil olmadı.

Eskiler mi güzeldi? Yoksa biz mi eskiden güzeldik?...

„Güzeldik biz eskiden, çok eskiden…

Yürekler iç içeyken…

Bir lokma ekmeği bölüşürken…

Acıyı, mutluluğu paylaşırken…

Komşularımızın yanından selamsız sabahsız geçmezken…

Yardımlaşmanın ne demek olduğunun bilincindeyken…

Menfaatsiz, çıkarsız sevgiyi yürekten verirken…

Sevmek, sevilmek ayaklar altına alınmamışken…

Güzeldik biz eskiden, ama çok eskiden!..“