Ekmek elden su gölden bir yaşam sürüyor dahi olsanız coğrafi dezavantajınızdan ötürü gerçek anlamda mutlu olmanız mümkün görünmüyor. Siz mutlu olsanız dahi coğrafya bir gün sel, bir gün kar, bir gün yangın bir gün kara bir güne uyanıveriyorsunuz.

 Diyelim iyi bir işiniz, şahane bir eşiniz/sevgiliniz var, ülkenin geri kalanında soyutlanmış lüks bir fanus içinde yaşamınızı sürdürüyorsunuz. Birisi gelip başınıza biniyor hayırdır kardeş nereden buldun bu hayatı.. Bedava yaşamak yok deyip haracını kesiyor.

 Bu durumda bile nereye kadar derinleşeceği belli olmayan bir ekonomik kriz ve nerede ne zaman kimin tarafından patlatılacağı belli olmayan zam felaket bombaları mütemadiyen gerilen ülke gündeminden şu ya da bu şekilde haberdarsanız o gerginlik size de bulaşıyor. Vatandaş elektriğe çarpılıp doğalgazda yanarken gündem çok farklı olmaya devam ediyor.

Dertsizlerin bile yüzünün gülmediği bir coğrafyada özel hayatınızdaki sorunları ve fakirliğinizi de hesaba katarsak ortaya tam bir cinnet şöleni çıkıyor. Millet balıkçıda sefa sürerken İstanbul 20 saatte evine gidemezken başka bir balıkçıda bir  kişi kurşun yağmuruna tutuluyor.

 Şunu kabul edelim. Biz çok günahsız değiliz.. Bu kadar yükü taşımamız mümkün değil.

İstanbul’un ortasında yolda insanlar donarak ölse idi yolları açacak tuzlayacak araç yok iken bir araç başkanın yemeğinin sonuna kadar mekan da bekleyip önü sıra yol açıp her şey göstermelik oluyor ise bu siyasi arenadan bir fayda gelme milletimize.

İlla birileri o yollarda donarak ölüp haber olacaktı ki işin ciddiyetinin boyutu farklı olsun.

"Demokrasilerde aranana şey uyum değildir. Uyum, diktatörlüklerde aranır. Kimse sesini çıkaramaz. Demokrasilerde ise tüm yetkililerin kurallar ve kanunlarla kendini bağlı hissetmesi ve buna göre hareket etmesi beklenir. Güçler ayrılığı da bu yüzden vardır. Fakat yok bu yolu sen temizleyecektin yok ben temizleyecektim deyip insanlar kapalı yollarda kalıyor ise başlarım sizin demokrasi ayarınıza.

Herkes yetki peşinde ama sorumluluğu paylaşan da yok. Siz mahalle yanarken, saç taramakla meşgulsünüz!.

Millet geçim derdinde dört kişi yemek yiyip 47bin tl hesap ödeniyor ise vah ülkenin haline. İstanbul’da insanlar 24 saat evine ulaşamıyor ise Tesla en akıllı araçlarını Türkiye pazarına getirse ne olur.

Yolunu kaybeder.

Sedef Kabaş hiç ismini duymadığımız bir gazeteci iken kahraman oldu. Ekrem İmamoğlu zarif ve latif üslubu ile  mahalleye çalım atıp İngiliz Büyükelçisi ile yemek yerken millet donmuş yolda kalmış ve haham dahi camiye sığınıp Müslümanlar ile aynı Allah’a dua ediyor ise vay halimize.

Ağlanacak halimize mobese tutup bir bulursam diye tehdit edip ondan sonrada mahalle donarken sacımızı tarayıp millete yalandan çalışıyor yapmak çok kolay.

Siz nasıl ruhsuz ve şuursuz ve bu vicdansızlığınızla nasıl nefes alabiliyor ve hayatta var olabiliyorsunuz ki, insanlar gökdelenlerin yanında donarken ,yollarda perişan yollar kapalı evine gidemez iken 15 km yol yürürken ,utanmadan keyfinize devam edebiliyorsunuz!

Birde utanmadan çıkıp yalan söylüyorsunuz. Milletin gözüne baka baka.

Her yediğiniz lokma boğazınızda kalsın inşallah! Allah sizi bildiği gibi yapsın.

Bu arada İngilizler ile ne konuştuğunuz yarın öbürü gün medyaya düşer ise montaj demeyin olur mu?